BeŞİktaŞ'li Olunmaz...beŞİktaŞli DoĞulur!...
1970'li yıllar... Beşiktaş'ın Türkiye Ligi'nde büyük krizler yaşadığı, büyük masraflarla meydana getirdiği güçlü kadrolara rağmen bir türlü şampiyonluğa ulaşamadığı, cileli yıllardayız...
Lig'de çok önemli bir Beşiktaş-Galatasaray maçı var... İnönü stadını haddinden fazla doldurmuş olan 40.000 seyirci, karşılaşmanın henüz başlamamasına rağmen, coşku ve heyacanla tezahürat yapıyorlardı.
Kapalı tribünün sol köşesiyle, deniz tarafındaki açık tribünün sağ köşesine sıkışmış, 3-4 bin Sarı Kırmızılı taraftar:
"Re-re-re...Ra-ra-ra...Galatasaray, Galatasaray Cim-Bom-Bom..." tekerlemesiyle takımlarına sevgi gösterisinde bulunurlarken en az 25-30 bin Beşiktaşlı taraftar da, adeta "Gök Gürültüsü" nü anımsatırcasına patlayarak: "Haydi Kartal" sloganı ile rakip taraftarlara mukabelede bulunuyorlardı...
"Basın Tribünü" nde bu ilginç sahneleri dikkatle izleyen ünlü bir Galatasaraylı yönetici dayanamamıştı... Etrafındakilere dert yanıyordu: "Bu işin sırrını çözemedim kardeşim? Biz Galatasaray olarak, son 10 yıldır Beşiktaş'tan daha başarılı bir grafik çizdik... Bu gerçeğe rağmen, renklerimize gönül bağlayan taraftarlarımız gıdım, gıdım artarken Beşiktaşinkiler çok daha süratle ve çığ gibi büyüyor!..
"TARAFTAR", bilhassa futbolda, takımın 12. adamı olarak gösterilir... Doğrudur... Hele bu tanımlama Beşiktaş Taraftarı için yapıldığında, tam isabet bir değerlendirme demektir...
Türkiye'de, seyircisiyle en sağlam diyalog kuran, bütünleşen tek kulüptür Beşiktaş... Başka bir deyimle, Siyah-Beyazlı seyirciler kadar, bilhassa kritik maçlarda takımı ile bütünleşen, adeta O'nu zafere doğru yönlendiren bir başka "Tribün" göstermek zordur.
"ÖLESİYE SEVMEK..." Yağmur, çamur, kar, kış demeden Tribündeki yerini sürekli dolduran Beşiktaş Taraftarlarının, sahadaki Beşiktaş'a gönül bağı ve bakış acısı budur...
Osmanlı Sarayı'ndan doğmuş olmasına ve aristokrat kökenine rağmen, "Halkın Kulübü" olabilmeyi başarmış bir cemiyettir...
"Kulüp Üyesi Olabilmek" ve "Yönetimde Görev Alabilmek" için belirli bir seviyeye gelmek, kariyer sahibi olmak şarttır ama, cemiyetin yapısı, halk kesimlerindeki her meslek sahibine değer vermeyi prensip sayar...
Bu yüzden Beşiktaş seyircisi de kulübün prensiplerini yansıtan bir ayna gibidir tribünlerde... Atraksiyonu, abartmalı davranışları, kaytarmayı ve egoizmi hiç benimsemez... Kendini bilmez bazı çatlak seslere, bu gibilerin zaman zaman küfürlü haykırışlarına rağmen, genelde, takımını desteklerken, en güzel sloganları, en nezih şovları üreterek, statları renklendirmesini bilir.
Bazı cemiyetler tarafından komplekslerinin tabii sonucu olarak "Değişik Hüviyetler" le ve çirkin "Lakaplarla" tanıtılmak istenmesine karşı, Türkiye'de sadece futbolla değil, sık sık birçok branşta "En Centilmen Kulüp" gösterilmiştir.
Futbolda, Futbol Federasyonu ve diğer yan kuruluşlar tarafından, son yarım asır içinde tam 19 defa "CENTİLMENLİK KUPASI" ile ödüllendirilmesi, Tribündeki Seyircisinin de genel davranışı, aralıksız performansı ile orantılıdır...
BEŞİKTAŞ'LI OLUNMAZ...
BEŞİKTAŞLI DOĞULUR!...
Haksızlığa uğradığı zaman, yumruğunu sıkan bir taraftar grubu vardır ama, sözde masum görünüşlü bazı rakip taraftarların uzun yıllar sürdürdüğü, "spora seks karıştıran hakaretlerine de peygamber sabrı göstermesi, onların olgunluğunu onaylatan en sağlam kanıttır... Açıkçası, Beşiktaş'ta "en büyük unsur" dur seyirci... Tribün, sahadan mert, dürüst ve cesur mücadele ister. Alın teri karışmış bir doksan dakikadan, bilek gücü ile elde edilmiş bir zafer bekler ve bu olgunun oluşabilmesi için, hiç durmadan takımını coşturarak, önemli ölçüde skoru kendisi belirler...
Sahadaki Beşiktaşlı ile tribündeki Beşiktaşlı, bir maçın tamamında aynı şeyleri hissettikleri içindir ki, sonuçta zafer kaçınılmaz olur... Bu Türkiye genelinde de böyledir... Beşiktaşlı için, "Ülkenin her yanında aynı anda, aynı şeyleri düşünen insanlar" denmesi, bu özelliğinden doğmaktadır...
BEŞİKTAŞ'LI için BEŞİKTAŞ, bu dünyada yaşanacak en büyük aşktır... Bu gerçeğin bilincinde olan TARAFTARLAR, siyah-beyaz camia, ne zaman bir krize girse, onu omuzlar, hatta sırtına alıp, düştüğü sıkıntı çukurundan çıkarıverir bir hamlede...
İşte 1970'li yıllarda, taraftarlarının (başarısızlık sonucu azalması bir yana) devamlı artması, Beşiktaş’ın tek şampiyonluğuna dahi tanık olmamış çok genç kuşakların Siyah-Beyaz renklere katılması, geçmişte nice zaferler görmüş, doğuştan Beşiktaşlı anne ve babaların, çocuklarını da ilk günlerden itibaren Siyah- Beyazlı yetiştirmeleri ile mümkün olmuştur.